30 Kasım 2013 Cumartesi

TRAMVAYDAKİ ADAM


Hadi sizin için hayatımın son klişelerinden biri olan "Geçenlerde Karaköy'e gidiyorum..." cümlesiyle başlayayım bu posta :) Tramvadayım.İki durak var inmeme. Genç bir adam bindi.Elinde iki tane tiffany mavisi paket ve her adımında genç adamın peşi sıra gelen taze kahve kokusu.10 sn sonra adam yanımda, paketler ise ayağımın dibinde.Üzgünüm gençler paketlerin üzerindeki markayı tanımıyorum:)Çoğu insana göre sadece bir kahve için fazla stil sahibi ,fazla iddialı ve fazla pahalı görünüşlüler,diyorum.Gün içinde hala kahvesini içmemiş ve saati bilmem kaç etmiş olan ben, o mis gibi kokuyu geride bırakıp iniyorum.

Karaköy-Eminönü arası git gellerle geçen bir gün. Eminönü'nde oturacak düzgün bir yer arıyoruz.Hemen Yeni Camii' nin arka tarafında bir cafe. Metrelerce yüksekliği olan saray vari bir kapının eşiğine oturuyoruz.Yüksek tavanlar,mavi kadife sandalyeler,o yüksek tavanlardan sarkan koskocaman şaşaalı avizeler,duvarda karşılıklı duran iki Osmanlı efendisi portreleri.

Sonra mı ne oluyor?
O mavi paketteki kokusu burnumda kalan kahveyi yudumluyoruz,o tramvayda geride kalan genç adamın yaptığı kahveyi...


Sonuç olarak bize o kadın dergilerindeki klasik söz olan "küçük süprizler" yapan ama bazen fazla garip olan hayatı seviyoruz  :)
Olur da yarın için planlarınızın arasına bir pazar-sabah kahvesini sıkıştırmaya karar verirseniz, Eminönü'ndeki "Cafe Brew" aklınızda bulunsun .


                                                    görüşcez