28 Şubat 2012 Salı

Türk Kahvesi!!

  Ne zamandır billboardlarda gördüğüm reklamı en sonunda araştırdım ve olayı sizinle de paylaşmak istedim.Mevzu Türk kahvesi,şakaya gelmez:))Gördüğüm billboardta Sertap Erener yer almakta. 

Türk Kahvesi İçiyorum Kahveme Sahip Çıkıyorum projesi
 Karaca Porselen desteği ile hayat buldu. Atıl Kutoğlu tarafından tasarlanan fincanlar Karaca Porselen tarafından üretildi ve 11 ünlü isim kamera karşısına geçti. Düzenlenen geceye Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış’ta katıldı.

Türk halkı nezdinde sağduyu yaratmak adına düzenlenen ‘Türk Kahvesi içiyorum, kahveme sahip çıkıyorum’ projesi başladı.
Geleneksel kahve kültürümüze, değerlerimize sahip çıkmak,
Türk halkı nezdinde sağduyu yaratmak adına düzenlenen ‘Türk Kahvesi içiyorum, kahveme sahip çıkıyorum’ projesi başladı.
Türkiye’nin önde gelen, halkın sevdiği, kendi dalında başarılı 11 ünlü isim, Sertap Erener, Haldun Dormen, Kerem Görsev, Ali Sunal, Kadir Doğulu, Ayşegül Aldinç, Ali Kırca, Saba Tümer, Nevra Serezli, Fuat Güner, Ebru Akel, Zeynel Abidin Ağgül’ün kamerasının önüne geçerek ‘Türk Kahvesi İçiyorum, Kahveme Sahip çıkıyorum’ dedi.



Atıl Kutoğlu tarafindan Türk Kahve Derneği yararına tasarlanan Türk kahvesi fincanları, Karaca Porselen tarafından üretildi. Selçuklu motiflerlerinden esinlenerek hazırlanan
fincanlar turkuvaz ve mor olarak, iki farklı renkte konukların beğenisine sunuldu.
Türk kahvesine sahip çıkmak ve yurtdışında Türk kahvesini tanıtmak amacı ile başlatılan projenin tanıtım gecesi seçkin 400 davetlinin katılımıyla Adile Sultan Saray’ında yapıldı. Gecede iş ve sanat camiasindan bir çok seçkin konuk yer aldı. Gecenin onur konuğu ise Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış’tı.
Türk kahve tarihini anlatan özel bir dans gösterisi ile başlayan gecede
konuklar daha sonra
özel oluşturulan kahve barlarından, enfes Türk kahvelerini yudumladılar ve gece için hazırlanan özel sergiyi gezdiler.
Geleneksel kahve kültürümüzü korumak, yaymak ve bir bilinç oluşturulmasını sağlamak adına tüm kahve severlerin bu projeye destek vermesi bekleniyor. Büyük bir titizlikle hazırlanan proje ve lansman gecesinde, yurtdışından özel, gölge dansı grubu getirildi. Kahvenin tarihini anlatan gölge dans gösterileri ile ilginç bir show sergilediler. – İSTANBUL

                                                              görüşcez

26 Şubat 2012 Pazar

bindörtyüzelliüç

“Istanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, onu fetheden ordu ne güzel ordudur.”
                                                                                                       Hz.Peygamber
       ...sözü ile başlar ya İstanbul aşkı; 1453-Fetih filmi de aynı böyle başladı işte.


 Büyük prodüksiyon malumunuz.Hakkında ne haberler okudum, bugün gidene kadar;
filmin fragmanı için 600bin dolar harcandı,ilk haftada 2 milyon 475 bin kişi izledi,Almanya da bile ilk gösterimde rekorlar kırdı gibi gibi.
Ama nacizane sonucuma gelmek gerekirse bende öyle bir beklenti yaratıldı ki bugüne kadar,sonunda hayal kırıklığına uğrattılar.Aslında çok da acımasız olmak istemiyorum sonuç olarak 160 dk nın nasıl geçtiğini anlamadım ve yine olsa yine giderim ama "keşke de böyle olmasaydı,keşke de şurayı biraz daha vurgulasaydınız" dediğim yerler hayli fazla. E tabi bu da benim şahsi kanaatim:)

Birincisi, bence bi filmde izleyiciyi çeken en önemli şeylerden biri kast ve hikaye olduğu kadar filmin renkleri.Fatih Aksoy nedendir bilmem bence en tahammül edilemeyecek renklerde çekmiş filmi.Film daha başladığı andan itibaren sanki  Cüneyt Arkın'ın bi Malkoçoğlu,bi Kara Murat ya da sadece renk bakımından mukayese tabi tutuyorum ki ara ara stv de falan denk geldiğim Keloğlan filmleri izliyormuş gibi:) Fragmana baktığımda hiç de öyle gözükmüyor ama sinema perdesinde tam da dediğim gibi neden olduğuna anlayamadım:))

İkincisi,film son derece flu çekilmiş;tamam olay 15.yy da geçiyor da filmde de keşke   21.yy teknolojisiyle çekileymiş,full perde de tek bir surata odaklanılmadığı takdirde yüzleri seçmek hayli zor oldu.Bunu da şahsen "kastta binlerce insan kullanamayacakalrından kalabalıkları kopyala yapıştır gibi olayla (artık ona ne deniyorsa:)) çoğalttıklarından ,bunun farkedilmemesi gerektiği" olgusuna bağlayıverdim.

Üçüncü olarak;olayda konu edilen tüm Hristiyan alemi Türkçe konuşmasaydı,o sahnelerde kesinlikle alt yazıyı tercih ederdim!

Dördüncü olarak koskoca İstanbul'un fethi Fatih Sultan Mehmet'tense daha çok incecik kaşlı,manken kılıklı bi kadın oyuncuya bağlanması beni gayet irrite etti.Ayrıca şundan bahsetmeden geçemeyeceğim ki; bizim askerler de bi Biscolata erkeği olma potansiyeli tavan yapmış. O ne yahu,hepsi böyle spor salonlarında ağırlıkların altından taze kalkmış ;adonis,göğüs ,omuz,pazu desen gırla,böyle bi vücutta göya terden oluştuğu var sayılan bi parlaklık falan filan:) Hele bi lağımcıların tünel kazma sahnesi vardı ,valla düşündüm acaba benim dedelerim dedelerinin dedelirin dedeleri de böyle miydi diye:)
 Ayrıca Sultan Beyazıt'ın annesini gözleri şehla mıydı acaba sorusu da çok takıldı aklıma.

Beş; bizim İffet'in tecavüzcüsü de fazla Spartacus İzlemiş gibi geldi bana:)

Son olarak da diyorum ki tamam herşey oldu bitti İstanbul artık bizim de niye "sevdirdin o sakalları,bıyıkları,burnu bre Mehmet?":))

Bu benim yorumum ,bi de isterseniz Yılmaz Özdil'den okuyun filmin yorumunu;

Holivut’un fethi

“Fetih 1453” filmi, “Titanic” gibi, taa en başından bilet alırken sonunu biliyorsun.
*
Sürprizle bitmiyor yani.
İstanbul’u fethediyoruz.
Ama...
Başıyla sonu arası komple sürpriz dolu.
*
Fatih’in rüyasında Osman Gazi’yi gördüğü sahne, bire bir “Yüzüklerin Efendisi”nde var mesela... Osman Gazi parmağındaki yüzüğü Fatih’e uzatıyor, yüzük ellerinden kayıyor, Mordor diyarında olduğu gibi, lav nehrine düşüyor. Fatih sanırsın Frodo... Ter içinde uyanıyor.
*
Zaten, gir internete, karşılaştır...
Filmin afişinde Fatih’in kılıcını tutuş biçimiyle, “Yüzüklerin Efendisi Kral’ın Dönüşü” filminin afişinde Aragorn’un kılıcını tutuş biçimi, tıpa tıp aynı.
*
Hipodrom...
“Ben Hur”daki hipodrom.
*
Kolların bacakların koptuğu savaş sahneleri tıpkı “Büyük İskender”den mi desem, yoksa “Gladyatör”den mi, tam karar veremedim... Ancak, Ulubatlı Hasan’ın Mel Cipsın gibi, taarruza hazırlanan süvarileri atıyla denetleme sahnesi, kesinlikle “Cesur Yürek”ten.
*
Bizans askerlerinin surların önüne duvar gibi dizilmesi, ok yağmuruna karşı şemsiye gibi kalkan açması “Truva”da var. İttirilerek yürütülen kulelerin yanarak devrilmesi “Cennetin Krallığı”ndaki gibi.
*
Ki... Cennetin Krallığı’nda, Selahaddin Eyyübi, ordusunun önüne atıyla çıkarak, Kudüs’ü savunan Haçlı Kralı’yla yüz yüze konuşuyordu. Bunda da, Fatih, ordusunun önüne atıyla çıkarak, Bizans’ı savunan İmparator’la yüz yüze konuşuyor... Diyaloglar üç aşağı beş yukarı, aynı.
*
Ki... O filmin kahramanı Orlando Bulum kılıç yapan demirci ustasının çırağıydı, babası şövalyeydi. Bu filmin kahramanı Ulubatlı Hasan kılıç yapan demirci ustasının çırağı, babası da Fatih’in babasının fedaisi.
*
(İstanbul diyorum ama... Filmin televizyonlarda yayınlanan reklamında resmen “ya ben İstanbul’u alacağım, ya İstanbul beni” diyen Fatih, filmde öyle demiyor, “ya ben Konstantiniye’yi alacağım, ya Konstantiniye beni” diyor! İstanbul reklamda var, filmde yok.)
*
Ulubatlı’nın zıplayarak Jüstinyanus’a yukardan kılıç saplaması, hık demiş...
“Truva”da Aşil’in zıplayarak Hektor’a kılıç saplamasının burnundan düşmüş.
*
“Matrix”te Neo’ya ateş ediliyor.
Geriye doğru yaslanarak savuşturuyor.
Bu filmde, Ulubatlı’ya tabure fırlatılıyor.
Geriye doğru yaslanarak savuşturuyor.
İkisi de ağır çekim.
*
Son sahne muhteşem...
Fatih, Bil Kılintın oluyor.
*
Depremzede Erkan bebek, çadırkenti ziyaret eden Bil Kılintın’ın kucağına atlayıp, burnunu sıkmıştı. Bu filmde, Bizanslı kız çocuğu Ayasofya’ya giren Fatih’in kucağına atlıyor, sakalından makas alıyor.
*
Ve... “Türk sinema tarihinin en pahalı filmi” denilerek, haksızlık ediliyor.
*
Çünkü, kaba hesap, toplam bir milyar dolara malolan Yüzüklerin Efendisi’ni Cennetin Krallığı’nı Ben Hur’u Büyük İskender’i Gladyatör’ü Truva’yı Cesur Yürek’i Matrix’i düşünürsek... Bence, dünya sinema tarihinin en pahalı filmi Fetih 1453.
                                              görüşcez


23 Şubat 2012 Perşembe

Queen Fm

          Günün beklenenden güzel geçmesi sebebine...

                         Harika oyuncu kadrosu olan "Nine" müzikalinden Fergie -Be Italian
                                         (ve bence müzikalin en güzel parçasıdır)


                                             "Vicky Cristina Barcelona" film soundtrack

                                                         Kimbra -Settle down

                                           son olarak da Esmee Denters- Love Dealer dedim:)

                                                                      görüşcez

20 Şubat 2012 Pazartesi

Bir şapka furyasıdır ki..

  Başkasında görmeye bayıldığım ama beni soytarıya çevirdiğine inandığım şeyin ta kendisidir şapka:)
Yaz,kış hiç farketmez,ııh takamam. Ama inanıyorum ki ben de gün gelecek kendime göre bi şapka bulacağım:)
 Belli ki moda dünyası pek seviyor şu sıra şapka aksesuarını,hem de ne:)
Bakar mısınız bulduğum modellere?



cat hat!











Peki siz hangisini sevdiniz?

görüşcez

19 Şubat 2012 Pazar

Aylak Adam

   Tavsiye üzerine başlanmış,umduğundan daha çok şey bulunmuş bi kitaptır kendileri.Yusuf Atılgan'ın ilk romanı olmakla birlikte Yapı Kredi Yayınları'ndan çıkmıştır.Çabuk sıkılanlar için hayli ince,akıcı bir kitaptır.

Vikipedia'dan kopyala yapıştır yapmak gerekirse olay bundan ibaret:
  Bir ismin bile çok görüldüğü C.’nin bir yıl boyunca başından geçen olayları anlatan kitap, dörde ayrılmış olup her bölümde farklı mevsimlerde C.nin yaşantısını ele almıştır. Babasından kalan emlaklardan aldığı kiralarla çalışmadan geçinebilen C., gününü kitap okuyarak, kahvehanelere, restoranlara, barlara giderek, film izleyerek, bol bol yürüyerek, sanat çevresinden arkadaşlarıyla sohbet ederek ve durmadan düşünerek geçirir… C., toplumla uyuşamayan, ataerkil yapıya ait olamayan, iki kişiden kurulmuş toplumların “en iyisi” olduğunu düşünen ve bu uğurda ‘gerçek aşk’ı arayan; huysuz, sıkılgan, mutsuz ve ‘aylak’ bir adamdır. Romanın konu edildiği bir yıl boyunca C.’nin başından iki aşk macerası geçer. İlkinde üniversite öğrencisi ‘süssüz, sade’ Güler’den umduğunu bulamayan C., yaz aylarında gittiği pansiyonda karşılaştığı eski sevgilisi ‘ressam ve kişilikli’ Ayşe ile de olaylı bir aşk süreci yaşar.
Aylak Adam, aradığı ve tek tutamak olarak gördüğü gerçek sevgiyi, o kadını ararken aslında sürekli O'na teğet geçmektedir. Yolda, tramvayda ya da kumsalda çok yaklaşmakta; fakat O'na erişememektedir.

Tamam olay bundan ibaret,ibaret olmasına da bide işin şu boyutu var:
Hani bişey düşünmüşsündür önceden,günlük bi konu hakkında bi fikrin vardır aslında ama birilerine anlatmaya kaltığında belki doğru kelimeleri bulamadığından belki yeterince üzerine düşünmeyip destekleyemediğinden, karşındakine satamazsın,etkileyemezsin onu.Sonra bi kitap okursun ve senin düşündüğün şeyi yarım asır önce biri daha düşünmüştür. "heh evet işte ben de böyle düşünüyorum ama sen ne de güzel söylemişsin be arkadaş"  dersin ya ; işte bu kitap ,o kitap. Saptamaları var,senden daha güzel anlattığı.
Bazı parçalar var bu söylediğime örnek olabilecek ya da olmayacak ama kitap hakkında bi izlenim uyandıracak:

* "Sabahları geç kalkmaya alışmış bir insan,bir gece yatarken 'yarın erken kalkmam gerek' diye düşünüp ertesi sabah istediği vakitte uyanınca nasıl şaşarsa o da saatine bakınca öyle şaştı."

*"Bence insanın adı onunla en az ilgili olan yanıdır.Doğar doğmaz o bilmeden başkaları veriyor.Ama yapışıp kalıyor ona.Onsuz olamıyor."

*" Hep tetikte olacaktı.Yasaktı dalgınlık.Daldı mı,büyük şehir insanı kornalar, çanlar, küfürler, gıcırtılar, çarpmalarla kendine geliyordu."

*"Araçları, kullanmaları gereken amaçtan sürekli olarak değişik amaçlar için kullanmak gösteriştir.Sağlam adamın elinde çevirdiği baston gibi.İnsan başını güneşten korumak için yapılan şapkanın,kadın başlarında yarım limon kadar ufalması gibi.Bir yere çabuk gidilmesi için binilmesi gereken bisiklete ,şortlu bacaklarla caddede gezinti için binmek gibi.Züppeliktir bu,gösteriştir."

*"Tutamak sorunu...Dünyada hepimiz sallantılı, korkuluksuz bir köprüde yürür gibiyiz. Tutunacak bir şey olmadı mı insan yuvarlanır. Tramvaydaki tutamaklar gibi. Uzanır tutunurlar. Kim zenginliğine tutunur; kimi müdürlüğüne; kimi işine; sanatına. Çocuklarına tutunanlar vardır. Herkes kendi tutmağının en iyi, en yüksek olduğuna inanır. Gülünçlüğünü fark etmez. Kağızman köylerinden birinde bir çift öküzüne tutunan bir adam tanıdım. Öküzleri besiliydi , pırıl pırıldı. Herkesin, “- Veli ağanın öküzleri gibi öküz, yoktur, ” demesini isterdi. Daha gülünçleri de vardır. Ben, toplumdaki değerlerin ikiyüzlülüğünü, sahteliğini, gülünçlüğünü göreli beri, gülünç olmayan tek tutamağı arıyorum: Gerçek sevgiyi! Bir kadın. Birbirimize yeteceğimizi, benimle birlik düşünen, duyan, seven bir kadın!"

Böyle işte...
Belki okumak istersiniz diye...

18 Şubat 2012 Cumartesi

Everyone likes something

 Şimdiden anlaşalım: bu yazının devamında çok kez ,hatta cümle de anlamda karmaşıklık yaratacak kadar çok kez "şey ve birşey" kelimeleri geçecektir ancak yaratılan her karmaşa örneklendirme yoluna gidilerek telafileye çalışılacaktır.:)

Bu post itibariyle nekadar 12 izleyenim var olarak gözükse de ya da şöyle de diyebiliz "hahah ezik blogger" aslında post başına min. 19  kere izlenmişim .hayır tamam hala ezik blogger ım kabul:))

Aslında bi odada tek başına bikaç gün geçireceğini ( dışarı çıkamaman söz konusu değil ama çıkmamayı tercih ediyosun) söylemediklerinde ve sen bilmediğinde o bikaç günün gelişimi pek de seni ruhsal sıkıntılara sokmamakla birlikte gayet de güzel ,verimli geçebilir. Ancak ,senin bu yalnızlıktan günler önce haberdar olman halinde   "ohh dünya varmış,kafamı da dinlerim,miss,kahve-kitap,film,arada çıkar gezerim " moduyla başlayan saatler , okuma hızına bağlı olarak yeni başladığın orta kalınlıkta sayılcak bi kitabın sonlarına gelmenle ,internet hızına bağlı olarak bi dizinin yayınlanmış son 5 bölümünü izlemenle, 2.5 yıldır burnunun dibinde büyükçe sayılabilcek bir alışveriş merzkezinin varlığını bilmene rağmen o yöne doğru 1 adım bile atmamana rağmen bugün 10 dklık uzaklıktaki yeri İstanbul un lanet tabelaları yüzünden 1 saatte bulup keşfetmen hatta "bu zamana kadar nerelerdeydin seeenn?" nidalarıyla da hayretler içinde kalmanla ancak akşama kadar vakit geçirebiliyorsun. Ancak günün en zor saatleri yakana bu saatten sonra yapışıyor tam da.Bu sefer başlıyorsun yeni bişeyler aranmaya. Peki bu arayışlar her seferin de başarılı sonuçlara ulaşıyor mu ? hayır . Ancak bu sefer internet sapıklığımdan elim boş dönmedim.

Aslında bunca söz bunca tantana şimdi söyleyeceklerim içindi.

Hani bazı şeyler vardır: bazen o ana kadar varlığından bile haberdar olmadığın  ya da ilk bakışta hoşlanmadığın ,ilgini çekmeyen şeyler. Ama öyle bişeyle karşılaşırsın ki sevdiğin o şeyle bi yerden bağlantılı çok alakalı çok alakasız ,birden o şeye yeteri ilgiyi göstermemene rağmen sadece aşina olman bile seni sevindirir ve artık o şeye eder değeri belki daha fazlasını vermeye hazırsındır. Yani şöyle ki bazen z' yi y için, y' yi de x için sevebilitemiz var. Saçma oldu dimi :)
O zaman bi de şöyle deneyelim.

1)Mesela ben şu an "Multitap" dinliyorum. Multitapla tanışmamız nasıl oldu? "Çıbık" şarkılarını tesadüfen biyerde dinledim.Evet beğenmedim.Bi de ekliyeyim başka bi şarkılarını tanımaya da kendime fırsat vermedim.Sonra klibin birinde Demet Evgar' ı gördüm retro kılıkta şarkı birden ilgimi çekti.( gerçekten severim Demet Evgar'ı. Bir erkek bir kadın'ın Zeynep' idir kendisi.) Tamam o şarkıyı hala sevmiyorum ama Multitap 'ı artık seviyorum .Mesela aranmayın youtube larda buyrun burdan yakın:


2) Mesela bi ergen modunda Can Bonomo zaafım vardır. Sadece bi twit atması yeter "tavsiye ederim,güzeldir" gibi biten.Alınır,okunur,izlenir neyse gereği yapılır.o dedi diye "Ağır Roman" izlenmiştir.( ki gerçekten harika bi filmmiş), "Aylak Adam" okunmakta( yorumlar yolda) Can Bonomo. İlk klibiyle tanıdım haliyle kendini ( Şaşkın) ne kendisini sevdim ne şarkıyı aman aman ,acemice geldi. Ama klipteki kızın asi yüzü hoşuma gitmişti,tv de karşılaştım mı bakıyordm. Okadar. İkinci klip şarkı ,yok o da olmadı( bana bi saz verin). ve 3.klip meczup harika bi klipti gerçekten bence ve artık Bonbonun tüm şarkılarını ezbere de bilirim hani.Radyo programları kaçmaz.Konserine gidilmiştir.İnternet sitesi takip edilir.Tamam ergenim:))
Ozamn bunu dinleyelim:


3) Mesela Marilyn Monroe gibi bi kadını yeterince nasıl tanımam kısa süre önceye kadar nasıl dinlemiş olamam.Sağol Pucca :)) Sanki hala yaşıyor gibi değil mi?Her gün yeni bi kareyle karşımızı çıkmıyor mu?
Şu sıra "My heart belongs my dady" ye takmış durumdayım.heryerde paylaştım bi kere daha tahammül edebilir misiniz bilemedim. Tabi hala bunca yazıyı okuyacak çıkarsa:) Pardon biraz sıkıldım da ondan yazıyorum,yoksa çok da okunma hayalimden vazgeçeli oldu hayli:)

4) Mesela Bahar Kongel. İsmini duyardım hep.Tamam olay moda,styling falan filan ama deşme gereksinimi duymadım başka taraflarını.Burda devreye Zet girdi.Kendisi Lanvin' den ödüllü blogger olduğundan takip ettiğim tek Türk blogger diyebilirim.Bahar Kongel le ropörtaj yaptı. Hadi biraz daha tanıdım. Ancak bugün öyle bi siteyle tanıştım ki ,mutla bakılası mutlaka görülesi ,beğenilesi ."kırmızı" yı sever misiniz?
http://www.blank-mag.com/Default.aspx site Bahar Kongel' in tamam artık onu da seviyorum:))
 Her sevdiğim siteden itinayla aldıklarım da olur haliye. Sitenin reklamı deriz,içerikden alıntı deriz,postu renklendirmek için çaldık deriz:)

 Site kırmızı olup da güzel olan herşey hakkında. Yeni olduğuna göre herşey hakkında olamaz, çok şey hakkında.Düşündüm de bahsedilen herşey kırmızı da değil, velev ki güzel site:)



5) Mesela şu hemen yukarıdaki siteden bahsetmişken bi de son zamanlarda dadandığım bi siteden de bahsetmeden geçemeyeceğim ki: http://www.stumbleupon.com/
Öyle bloglarda falan gezinirken düşünrdüm,belli ki bu fotoyu bu blogger çekmemiş,bunu bu blogger bulmamış yahu belli işte onun kalemi değil de nerden buldu peki,google ne yazdı da çıktı bunca güzel şey ,niye ben bulamadım,niye ben düşünemedim fesatlığı girer ya devreye işte öyle.Hani bişey arasın ama ne aradığını bilmeden sadece senin ilgi alanına göre olcak güzel bişeyler. Heh işte öyle bu site,ilgi alanlarını seçiyorsun, sonra o sana bişeyler sunuyor ( blog sunuyor,site sunuyor,resim sunuyor,yazı sunuyor,bişey sunuyor işte ,senin ilgi alanının başlığı altında bulunan bişeyleri) .Sunduğu şeyi beğenmedin mi sol yukarda stumble butonu var,bas değişsin,yeni bişey göstersi,beğenmedin mi yine bas yine değişsin.öyle takıl işte istediğin bişeyi bulana kadar.Ben öyle yaptım:) sonra aç anıma denk geldi heralde ki bu resimleri aldım:


pastanın güzelliğine bi bakar mısınz? şahsen benim içim eridi daha bakarken:)

6) Mesela Mehmet Turgut. Çok fotoğrafçı tanımam,ilgilenmem Bi Ara Güler severim bi de işte Mehmet Turgut.Nasıl mı tanıştık? Hala sevgilisi mi bilmem ama  Şu Gossip Girl çakması Küçük Sırlar dizisinin Ceyla' sı. heh işte onun sevgilisi.Gonca Vuslateri ile birlikteydiler.Kızı tanıdığım için dikkatimi çekti." aa o,onun sevgilisi miymiş ya?" diye başlarsın ya ilgilenmeye mevzuyla işte tam da öyle. Hadi biraz daha bilgi ,aslında "Aşk Tesadüfleri Sever" in ilhamı kendisi. ordaki Foto Turgut dükkan varya orası da sanırım Mehmet Turgut un babasının.Mesela Mehmet Turgut un 46 diye bi dergisi vardır aylık çıkan. Mutlaka bi kaç kareye denk gelmişsinzdir ordan.Ünlüler şekilden şekle girerler o fotoğraflar için.Güzellerdir,eğlencelilerdir,ama hepsinin altında da bi mesaj yatar aslında.

                   Çıkaramadıysanız ağız-burun Demet Akbağ'ındır. Gözler de Ayşen Guruda 'nındır.
                                          Daha niceleri vardır.Şiddetle tavsiye ederim.
              Bunlar Mehmet Turgut'un kedileridir.Soldaki "Kahin" ama sağdakinin ismini malesef bilmiyorum:)
                                              
7) Mesela ben yeni insanlarla tanışmaktan pek de hazetmem aslında ya da şöyle diyeyim: Sağlam bi arkadaş toplantısı ayarlamışızdır,gidene kadar azızdır özüzdür,dertleşiriz anlatcak çok şey birikmiştir diye gidip de gittiğim yerde en yakın arkadaşlarımın yanında hiç  tanımadık biri oturuyorsa oradan çaktırmadan uzaklaşabilitem mevcuttur.Genelde harici biri gelecekse bana emrivaki yapılır anlayacağınız.
Ancak bunu her konuşmamızda nedenlerim arkadaşlarıma mantıklı gelmese de ben meramımı yeterince anlatamadığım için kudursam da en son yaşadığımız hadise olayların fikirsel boyutunu benim açımdan hayli değiştirmiştir. Hatta yalnızca benim gerginliğimle başlayan muhabbet öyle zevkli hale gelmiştir ki,ben  İstanbul un neden tadını çıkarmıyorum ki ile başlayıp,artık nezamndır yapmadığım şeyleri yapmalıyım "tiyatroya gitmeliyim" diye mevzuyu bağlayıp,kafeden çıkarken de "yeni insanlarla tanışmak güzeldir" cümlesiyle noktalamışlığım vardır.Bunu da yazdım ,kızların eline bi koz verdim ama hadi hayırlısı:)

Eee böyle işte,yazsam daha yazarım da 12 kişi de artık izlemez diye korkuyorum:) bıraktım gidiyorum.
He buarada eklemeden edemeyecğim,ne zamandır post atmıyordum,birden hevesim kaçmıştı sonra Esra Akkaya son yazımı beğendiğini söyleyince birden bi gaza geldim.Yani daha anlatcak çok şey var:))
                           
                                                          görüşcez

Queen fm

Haftasonu uyuşukluğuna,  kafa karışıklıklarına,  keşiflere bi de kaşiflere söylensinler bugün







7 Şubat 2012 Salı

konumuz feminen erkek-maskülen kadın ve konuğumuz Cemil İpekçi

Bugünün ağlak dizisinden paçayı sıyırmak için yapabileceğim en güzel şeyi yaptım ilk 6 kanaldan ötelere gitmeyi denedim:) tesadüf de bloombergde Kenan Erçetingöz'ün konuğu CEMİL İPEKÇİ imiş.
Cemil İpekçi'yi aslında çok severim ama sanırım çok da göz önünde olmadığından takip etmek pek de aklıma gelmez.Bu akşam ki muhabbetleri gerçekten güzeldi,güzel bi 60 dk oldu.(programın ismi 60 dk):)
Cemil İpekçi inanılmaz şeffaftı,onun fikirlerini,hayatını bu kadar açık bi şekilde kendi ağzından dinlemek gerçekten hoşuma gitti.
Moda tasarımcılarının aslında nekadar da tasarımcı olmadıklarından,güzel bi kadının rengarenk şaşaalı giyinmeden daha da güzel olacağindan,stilistlik ve modelistliğin nekadar farklı şeyler olduğundan,iki farklı markanın parçalarını birleştirip araya da bi kemer ekleyerek asla bi tasarımcı olunamayacağından,
kadın ve erkeğin sadece bedensel olarak değil üstlendikleri farklı misyonlardan dolayı asla aynı olamayacaklarından...
Homoseksüelliğinden,2 evliliğinden,erkek arkadaşından,eski erkek arkadaşının çocuğunun ona dede deyişinden,AKP ye olan yakınlığını açıklamasından ve bunun doğurduğu yüzde altmışlık bi müşteri kaybı sonucundan bahsetti cesurca.

Gün geçtikçe, taa 19.yy da ve öncesindeki gibi erkeğin feminenleştiği ,kadının maskülenleştiği üzerine de kısa bi sohbet oldu.Hatta güncel bi örnekle de desteklediler.Ben biraz önce duydum bunu,hemen paylaşmak istedim resimleriyle de buyrun burdan bakın :(malum teker teker ülkeler moda haftalarını yapıyorlar,bizimkine de az kaldı:))
 Ben bunu bir haber sitesinden aldım ve haber aynen şöyle diyor: İspanya şehri Madrid'de düzenlenen Mercedes Benz Moda Haftası'nda "Carlos Diez" in tasarımlarını tanıtan 'maço' kadınlar,takma bıyıkla ,podyumda boy gösterdi. "Ixone Elzo" defilesinde ise erkek bir model kırmızı etek,ten rengi külotlu çorap,pembe ayakkabı ve yine pembe eldivenleriyle podyuma çıktı.
 hatırlar mısınız geçenlerde bi post atmıştım erkeklere bi dur diyelim,erkek arkadaşlarımız bizden süslü olmasın diye,vay arkadaş ne kadar da haklı ne kadarda ileri görüşlüymüşüm:))

Halihazırda 21.yy ın göbeğinde kullandığım ttnet 4cigabayt :) internetim nedeniyle sizlere göstermek için tüm resimleri alamadım ancak google da yazarsanız bu konuda hayli haber var:)

Postumu Cemil İpekçi'nin çok severim diye söylediği ve benim de gerçekten çok hoşuma giden bi sözle bitireyim ozaman (sanki de tv programı kapatıyorum,baya da havalı cümlelerim:)):
"İki insanın arkadaş,sevigili ya da eş olabilimeleri için önce 'ayıplarının' bir olması gerek."

fikirleriniz için yerinizi biliyorsunuz:)
görüşcez

5 Şubat 2012 Pazar

CRUİSE

Kim böyle bi çekimin kahramanı,böyle bi markanın yüzü olmak istemez ki?
I found love in Portofino..
Christian Dior

2 Şubat 2012 Perşembe

Oscar goes tooooo...

   En çok da kırmızı halı merasimiyle adından sıkça söz ettiren Oscar ödülleri yaklaşmaya başladı.
Heyecan dorukta:) Moda bloggerlarının da ağzi sulanmakta:) Televizyonlarda bu sene törenin kimin sunacağıyla ilgili bence harika bir video oynuyor.Buyrun burdan izleyin;
                                                                  görüşcez