14 Ağustos 2016 Pazar

MUTLU

                                    


Bi kafayı bozma hali... Mutlulukla, mutlu olmakla. Sürekli bir mutlu muyum sorusu, bazen cevabını bile bulamama hali, bulamadıkça hırçınlaşma hali. Bazen de yok değilim cevabını verince kendine, yine bir gitme isteği.


Evin salonuna 'Benim gitmem lazım' tabelası.

Eee gittin işte, mutlu olmadığım yerde durmak istemiyorum dedin, iş değiştirdin. Şehirden, mutlu etmeyen insanlardan bir adım geri çektin ayağını, olmadı mı? Yok yok oldu bu sefer aslında. Çoğu zamandan daha iyi oldu hem de.

Neden bu kadar sorgulama? Oysa dışarıdan biri baktığında her şeyin çok iyi olduğu konusunda bahse girer hiç düşünmeden. Jenerasyondan bu. Kuşaktan. Şu X,Y, Z si olandan. Bizim dahili olduğumuzdan. Bir de alışkanlıktan. Sürekli tansiyon ölçtürmeyi fantezi haline getirmiş 65 yaş üstü psikolojisi benim ki.

Sorsana bi çevrendekilere. Kaçı hiç düşünmeden her şey yolunda, mutluyum diyor şu sıra?
Herkes mi şikayetçi işinden, işsizliğinden, evinden, şehirden, trafikten, müdüründen, çalışma şartlarından, maaşından, sevgilisinin kıskançlıklarından- ilgisizliğinden, yalnızlığından?

Sorsan Balım bile şikayetçi. Günde 5 öğün mama yemesine rağmen kesin hep aç bırakıyoruzdur onu :)

Bir kitaba başladım yenice, "Mutsuz Olmak". Kardeşimin kitaplığından. Yine sadece ismine bakarak seçtim. Ya ismine ya kapağına göre seçerim ben zaten kitapları.

Wilhelm Schmid diyor; "İnsanların sürekli mutlu olmaları gerektiğine inandırıldığı bir çağda yaşıyoruz. Gazeteler, kitaplar, ilan panoları, reklam spotları mutluluk üzerine söylenebilecek her şeyi tüketmiş halde... Mutlu olmak bir görev, ödev gibi algılanır oldu ve bu algı, tek başına, kişiler üstünde önemli bir stres kaynağı haline geldi. Adeta 'mutluluk diktatörlüğü' nün tahakkümü altında yaşamaya başladık."

Bir de Elif Şafak diyordu Havva'nın Üç Kızı'nda, altını çizmişim öyle, göz yine bildiğini görmüş herhalde; "Böyle durduk yere mutsuzluk üretebildiğine göre, mutlaka bir şeyi yanlış yapıyor olmalıydı. Ama mutluluk sınavını geçememek kendi kabahati değildi belki de. Hüzünlü olmak insanın kasten işlediği bir cürüm değildi.Belki de doğuştan böyleydi o. İllaki mutlu olmaya çabalamak daha uzun boylu olmaya çabalamak kadar beyhudeydi."

Böyle yani işte. Kendinle boz kafayı; birileriyle, şekilleriyle, giydikleriyle, sevdikleriyle, dinleriyle, görüşleriyle, yaptığıyla ya da yapmadığıyla değil de kendinle uğraş azıcık.